7 Aralık 2012 Cuma

SINAV VAR, sınav var


Geçen günlerde iki tane sınava girdim. Bunlardan birisi Nükleer Fizik (Prf.Dr. H.Yılmaz Kaptan) diğeri Elektronik III (Öğr.Gör. Yavuz Ünal). Bi sınav çok zevkli diğeri ise kabus gibi geçti. Hocaların insanlığı sınavlarda belli oluyor desem çok mu yanlış bişi söylemiş olurum bilmiyorum. Şimdi size girdiğim bu iki sınavı kısaca karşılaştırmak istiyorum. Tabi hocaların tutumlarını da...

Nükleer Fizik Sınavı


Geçmiş sınav sorularına bakınca zor bir nükleer sınavının bizi beklediğini düşünüyorduk tüm arkadaşlarla... Sınava kadar tam 13 ödev yaptık, alt maddeleriyle yaklaşık 40 ödev... Bu seneye kadar geçmiş sınav sorularını ve cevaplarını sitesinde yayınlayan hocamız bu sene kararını değiştirmiş ve soruları kaldırmış sayfadan... Tabi arkadaş çevresi böyle durumlarda çok etkili oluyor ve hemen aldım soruları Kemal'den... Bu arada Kemal bizim bölümde yüksek lisans yapıyor. Bizim dönemin okul ikincisi kendileri... Kemal'e teşekkürler edip mevzuya geri dönelim.

Eski sınav sorularına bakmak suretiyle sınava bir miktar çalıştım ve kendi kendime "ödevlerden sorsa keşke" diyordum. Neyse girdik sınava Selim'le beraber en öne oturdum. Hocamız asistana bir deste kağıt verdi ve dağıtmasını söyledi. Önde oturan bir arkadaşla bana da birer deste kağıt verdi ve "siz de bunları dağıtın" dedi. Ben de kendime aldım ve arkama uzattım desteyi, yanımdaki çocuk ta öyle yaptı. Meğerse herkeste 3 adet sınav kağıdı olması gerekiyormuş. Sınıfta bir karmaşa oldu. Kiminde 2 kiminde bir kağıt var. Hocamız sakin bir şekilde "ben size dağıtmanızı söylemiştim, bir tane alın arkanızdakine verin diyebilirdim, demedim" diyerek durumu çözmek için düşünme zamanı kazandı kendisine. Tabi kağıtları ters dağıttığımız için içinde ne yazdığını göremedik ve bu karmaşa oluştu. Her neyse sorun çözüldü ve herkeste 3 adet sınav kağıdı vardı artık...

Sınav kağıtlarını açtık (aç/kapat) ve gördüğümüz manzaradan çok memnun olduk. Yaptığımız ödevlerden gelmişti sorular. Bunun yanında 9 sorudan 5 tanesini, 5 tanesinin içinden de 20 puanlık sorular seçecektik. Bu daha da bi güzel oldu. Ben soruların çoğunun cevabını biliyordum ve çok rahat yapabileceğim 2-4-6-7-9 uncu soruları seçtim.

Sorular anlaşılır, ne istendiği net bir şekilde ifade edilecek şekilde cümleler kurularak hazırlanmış. Zevkli bir sınav geçirirken hocamız "Herkes beklediği notu sağ üst köşeye yazsın, yazmayanlardan -5 kıracam, yazıp ta notunu tutturanlara ise +10 puan verecem" dedi ve yüksek puan alma şansımızı artırarak daha da zevkli hale getirdi sınavı... Bu da yetmezmiş gibi sınavın tam ortasında "Kitabı açsam daha kolay yapardım diyen var mı" diye sordu ve başta kimseden ses çıkmasa da bir arkadaşım "olabilirdi" dedi. Bunun üzerine "herkes bıraksın kalemini silgisini ve kitaplarını açsın" dedi. Bu, öğrenciye yardımcı olmak isteyen bir hocanın

16 Kasım 2012 Cuma

Teşekkürler Dt. Mine Kahveci

Uzun zamandır dişlerimi doktora göstermeyi düşünüyordum ve en az iki tane kanal tedavisi olacak dişimden emindim. Nitekim miskinliği yenip 75. Yıl Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi'nden MHRS ile randevu aldım. Doktorumuzu kendimiz seçecekmişiz ve ben hiç kimseyi tanımıyorum. Seçerken öncelik olarak kadın olmasını istedim zira elleri daha küçük olduğu için ağız içinde daha rahat çalışabilirler diye düşündüm. Sonra isimlere bakmaya başladım. Ablamın ismi olması ve "Emine veya Mina"dan türediğini düşünmeme rağmen dişin en üst tabakası olması hasebiyle isimler arasından Dt. Mine Kahveci'yi seçtim. Perşembe sabahı Katıhal Fiziği dersi yapmayacağından 08.11.2012 sabah saat 9'a aldım randevuyu...

İlk gün...


Çok çabuk geçen iki günün ardından perşembe sabahı oldu ve hastaneye girişimi yaptırdıktan sonra 2. kata 202 nolu kliniğe kağıtlarımı verdim ve bir süre sonra beni çağırdılar. İlk defa karşılaştık orada Dt. Mine Kahveci ile... "Yaşın gençmiş ama ağzına hiç iyi bakmamışsın." dedi. Panoramik röntgen çekiminin ardından iki adet kanal tedavimin olacağını söyledi. Bunlardan biri 36 numaralı 3 kanallı azı dişi ve diğeri hemen üstünde 25 numaralı çift kanallı dişim. Dişlerimi fırçaladığımı ve hatta diş ipi kullandığımı söylediğimde biraz şaşırdı ve "geldiğinde diş ipini de getir gösteriyim nasıl kullanacağını" dedi, 14 ve 15 Kasım saat 15'e randevularımı aldım.

İkinci gün...


Sağlık Fiziği hocası haftaya sınav yapacağı için o günkü dersi 1 saat yaptı ve ben randevuya erken gitme fırsatı buldum. Sakallarım biraz uzamıştı ve eldiven arasından doktorun ellerine batıp rahatsız etmesin diye eve gelip tıraş oldum. 15 dakika önceden oturdum dişçi koltuğuna... Anestezi, parçalama, sinirleri kesme, falan filan... (falan filan diyerek küçümsemiyorum, bana göre çok ciddi bir ameliyat) Bu arada Mine Abla anestezi etkisini gösterene kadar diş taşlarımı temizledi ve ben çok mutlu oldum ki kendimi bildim bileli diş taşı doludur ağzım.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Ayakta Sırası Oturma Sırası Sıkıntısı


5 Mart 2010 tarihinde otobüslerin az ve adlarının "ikarus" olduğu dönemdi o dönem. Bunun üzerine uzayan kuyruklar ve çift sıradaki adaletsizlik arkadaşlarla münakaşa etmemize ve benim yazıyı yazmama sebep olmuştur. Hiçbir kelimesine dokunmadan paylaşıyorum. Tekrar okuduğumda anlaşılması güç noktalar var, okuyanlara kolay gelsin...

Ayakta Sırası Oturma Sırası Adaletsizliği

Bu bir Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü durumudur. Gerek kampüs içinde, gerekse kampüs dışında olsun, Beytepe otobüs duraklarında genellikle iki adet otobüs kuyruğu ile karşılaşırsınız. Bunlardan yola yakın olanı Ayakta Sırası, durağa yakın olanı ise Oturma Sırası olarak adlandırılmaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi… Neyse ben bunlara girmek istemiyorum. Herkes biliyor zaten.
Oturma sırası nasıl ortaya çıkıyor?
Otobüs sırasında bekleyen öğrenci, sıra kendisine geldiğinde bakıyor ki otobüste oturacak yer yok. Dersinin başlamasına da daha vakit var. Bu durumda sola çekiliyor ve diğer insanların binmesine olanak veriyor. Sırada bulunan başka oturmak isteyenler de onun arkasına geçerek yeni bir sıra başlatılmış oluyor. 

27 Eylül 2012 Perşembe

ADAM OLAN...

Geçenlerde biri bana formspring'den şöyle soru sormuş. Kelimesi kelimesine (yazım hatasına kadar) hiç değiştirmeden paylaşıyorum:
Allah senin gibi vicdan fakiri zararlılardan Fizik müh. bölümünü temizlesiz. Herseye kendi açından bakmışsın. Burda eleştirdiğin insanların hepsi bolumun hakkını vermis ve ADAM gibi calışarak bu yerlere gelmistir.
Sağda gördüğünüz formspring gadget'ı soru sormanız için orada bulunmasına rağmen bu biri yorum yapmayı tercih etmiş, daha doğrusu hakaret etmeyi... Halbuki herbir kayıtın altında herkesin yorum yapabilmesi için açık tuttuğum "yorum" bölümü var. Herneyse ben cevabımı formspring'te verdim. Ben herzamanki gibi iyi niyet göstererek bu birinin, benim vicdansızca eleştiri yaptığımı söylemek istediğini düşündüm ve cevabımı o şekilde yazdım.

Beni bilenler hak verecekler ki okuldaki sistemi ve hocaları en çok savunan kişi benimdir heralde... Yani söylemek istediğim ben vicdansızca eleştri yapmadığımı düşünüyorum. Yeni tanıştığım bir hoca ne kadar hoşumuza gitmeyen şeyler yapsa altında hep iyi niyet aradım. Mesela derslere devam zorunluluğunu eleştiren arkadaşlara sınavların seviyemizi tam ölçmediğini onun için derse devam zorunluluğu getirilerek onun da bir kıstas olduğunu söyledim. Ayrıca derse isteksiz gideceksem derste uyuyacaksam ne faydası var diyene hocanın söylediği veya anlattığı teknik veya sosyal bir olay ilgini çeker ve derse ilgi duyma ihtimali olur diye derslere devam zorunluluğu koyuyorlar diyerek sınırları zorladığım olmuştur. Hatta hocaların kötü tavırlarını "aslında o öyle değil" diyerek hep güzel baktım ki dediğim gibi ilk tanıştığım insanların her zaman iyi niyetli olduğunu düşünür ve her hareketinin altında iyi niyet ararım. Tabi bu hep böyle gitmez, belli bir kırılma noktası vardır. İyi niyetli olduğunu düşündüğüm, yaptıklarını bilinçsizce değil de bir amaca hizmet ettiğini düşündüğüm kişilerden ufacık bir kıvılcım göremiyorsam ve artık gerçekten saçmaladıklarını düşünüyorsam eleştirilerimi esirgemiyorum.

Şimdi yukarıdaki "soru"ya dönersek diyeceğim o ki bi ADAM gibi çalışmak var bir de ADAM olmak var. Babası oğluna diyordu ya "Vali olmuşsun ama ADAM olamamışsın" diye, aynen öyle... Geçen sene rastladım ben de böyle birine... Aslında daha önce de birkaç kere münasebetimiz olmuştu kendisiyle ama geçen sene neredeyse hergün görüşüyorduk. Karşılıklı iletişimimizde göstermiş olduğu tutumu ben herzamanki gibi anlayışla karşılıyordum. Azarlıyordu, disiplini sağlamaya çalışıyor dedim. Fiziksel temasta bulunarak görevler(emirler) veriyordu, şakasına yapıyor dedim. Hesap soruyordu, ne kadar da ilgili dedim. İşlerini bana yaptırıyordu, ne güzel öğrenmemi sağlıyor dedim. Eleştrilerde bulunuyordu, yardımcı olmak istiyor dedim. Bunların yanında bazen de sıkıntılarımı dinliyordu ve sohbet ediyorduk, bana kendinden bahsediyordu. Sergilemiş olduğu davranışlar başlarda bana hoş gelse de ilerleyen günlerde can sıkıcı olmakla birlikte daha da ilerleyen günlerde çok daha fazla can sıkıcı olmuştu.

Bir ADAM nasıl olmalı onu ben söyleyemem ama bir ADAMın neler yapmaması gerektiği ile ilgili şunları söyleyebilirim:
  • ADAM olan sözünden dönmez.
  • ADAM olan bilimsel araştırmalar için tahsis edilmiş yerlerde çalışanları "ülke bunlar gibiler yüzünden bi yere gelemiyor" deyip, o yerleri kendi hobileri için kullanmaz.
  • ADAM olan "onların işi o değil ki, bilimsel araştırmalara yardımcı olmak ve işini görmek" deyip de kişisel işini araştırmaymış gibi göstermez.
  • ADAM olan ADAM kandırmaz.
  • ADAM olan yalan söylemek zorunda kaldığınızı kendisine söylediğinizde "aferin" deyip taktir etmez.
  • ADAM olan yapıtığı güzel işlerin taktir edilmesini bekleyip te kendisine yapılan güzellikleri teşekkürsüz bırakmaz.
  • ADAM olan emek sömürmez.
  • ADAM olan annesi ameliyat olan ADAMı arayıp "ameliyatı sen mi yapıyon" diyerek fırça atmaz, atmışsa da en azından "geçmiş olsun" demeyi unutmaz.
  • ADAM olan lafı söyleyip söyleyip te sıra karşısındaki konuşacağında arkasını dönüp gitmez.
Bu liste uzar gider... Fazla abartmaya gerek yok. Son kez şunu söyleyim, dün okula gittim. Sınıflar fena olmamış, yenilenmiş ama bazı odunlar hala aynı kalmış. ADAMa gülemseyerek selam veriyorsun, TANA gibi bakıyor suratına...

26 Temmuz 2012 Perşembe

Hacettepe Fizik Mühendisliğinde Laboratuvar Dersleri


Hacettepe Fizik Mühendisliği bölümünün en önemli ayrıcalığının laboratuvar dersleri olduğunu söyler hocalarımız. Ülkenin başka hiçbir üniversitesinde böyle laboratuvarlar yokmuş, ben bilmiyorum. Benim bildiğim, öğrencilerin mühendislik adını taşıdığı için bölümde daha fazla uygulama olması gerektiğini savunmalarının yanısıra en nefret ettikleri dersin laboratuvar dersi olduğudur. Bu lablar öğrenciye işkence gibi gelir. Bunun sebebi derslerin kendisi mi yoksa uygulama biçimi mi diye sorarsanız cevabım süphesiz uygulama şekli yönünde olacaktır.

Lablarda Başımıza Gelenler

Burada yazacaklarım birçok arkadaşımın, hatta herkesin başına gelen kötü ve bir daha yaşanmasını istemediği olaylardır.
Daha önce bahsetmiştim bir kez daha söyleyim; lablarda 2 telafi hakkımız vardır ve 3. telfide F1 notu ile devamsızlıktan kalmış oluruz. Bizler bu kalma korkusunu içimizde yaşayarak deneylere gireriz.

İşlemediğiniz suçtan dolayı sizi suçladıklarını düşünün. Sorguya çekildiğinizde cevap veremezsiniz ve bir hayli terler ve bu durumdan nasıl kurtulabileceğinizi düşünürsünüz. işte lab sözlülerinde eğer deneye çok çok fazla çalışmadıysanız -ki genelde sadece bize verilen föyler çalışılarak girilir deneylere- kesinlikle bu suçlanma psikolojisinde olursunuz.

Laboratuvarda kendinize olan güveniniz sıfırdır. Mesela Fotoelektrik Olay deneyinde arkadaşınıza I-V grafiğini çizmesi söylendi diyelim. Size göre doğru bir grafik olduğunu düşünüyorsunuz. Deneye giriyorsanız eğer bu grafiğin yorumunu kesinlikle biliyorsunuzdur zaten. Asistan sırayla sormaya başlar, "bu grafik doğru mu?" diye... Emin olduğunuz halde bir nefeste "evet doğru" diyemiyorsunuz. Durup düşünüyorsunuz ve tereddütlü ve cılız bir sesle "evet, yani evet böyle" diyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki bu yanlışsa ve diğerleri gibi siz de evet doğru dediyseniz "Hepiniz çıkın, TELAFİ" denilecektir. Neyseki grafik doğru çıkıyor ama olay bitmiyor tabi, sorguya devam...

Sayısal bölümden geldiğimiz için hocalar ne derse biz kabul ederiz. Sosyal bir bölümdeki gibi karşı çıkma şansımız yoktur, tartışmaya kapalı kesin bilgiler olduğu için direk kabulümüzdür. Bundan dolayı asistan "bu böyle değil mi?" sorusuna refleks olarak evet öyle diyesiniz gelir, öyle olmadığını düşünseniz bile... Manyetik Alan deneyinde Arş.Gör. Özer Çelik ilk sorusunu bana "Manyetik alan nedir?" diye sordu. Aklıma hemen mıknatıs geldi ve N'den S'ye doğru bir alan olduğunu biliyorum, fakat deneye hiç çalışmamıştım. Bunu lafa dökemedim ve "iki kutup arasındaki alan" dedim. Tahtaya iki tane yuvarlak çizdi, birine artı diğerine eksi koydu, aralarına çizgileri de çekti ve "böyle, değil mi? dedi, "evet öyle, artıdan eksiye doğru" dedim ama onun manyetik alan olmadığını biliyorum. Hızlı hızlı "bu böyle demi, bu da böyle, burdan buraya... evet tamam" dedikten sonra "sen çık" dedi bana. Neye uğradığımı şaşırdım, birinci sınıfım karşı da çıkamadım. İlk ve son telafimi almış daha doğrusu atılmış oldum o gün. iyi haber artık Özer yok.

26 Haziran 2012 Salı

Mezuniyet Projesi F1

Kendimi kullanılmış ped gibi hissediyorum. Hani en zor anlarda seni çok büyük sıkıntılardan kurtarır ve işin bittiğinde iğrenerek katlayıp çöpe atarsın ya, işte öyle birşey... 


Bana sorarsan hiç haketmedim. Mi acaba? 


Yazılacak çok şey var ama zaten bilen biliyor.

6 Mayıs 2012 Pazar

Fizik Mühendisliği Laboratuvar Kuralları

Hacettepe Fizik Mühendisliğinde okuyup ta laboratuvarlarda çekmeyen yoktur. Bölümün en sıkıntılı, stresli ve gergin ortamlarıdır lablar. Laba bu gerginliği veren en büyük etken sözlü, sözlünün gergin geçmesine sebep ise TELAFİ olayıdır. Hele bir de telafi hakkınız bittiyse.... Bilindiği üzere "2 defa telafi alma hakkımız vardır." Bunu bize aynen böyle söylerler ve adına HAK  demelerine rağmen bunu dayatmayla yaparlar ve biz almayız genelde onlar verirler. Kim bunlar, tabiki lab görevlileri (Arş. Gör. - Uzm. - Doç. - Prof.). İşte benim sorunum burada başlıyor. Hepimizin bildiği veya bilmesi gerektiği -ki biz bu bilgiyle ortaokulda bizi sınıftan atmak isteyen hocalara kafa tutardık- anayasamızın 42. maddesi gereğince kimse eğitim öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Şimdi kısaca lablarda telafi olayı nasıl oluyor biraz ondan bahsetmek istiyorum.

LAB'dan Telafi Nasıl Alınır?


Tam anlamıyla öğrenci kendisine verilen bu hakkı sadece bir hususta kullanabilir ki o da o gün deneye girmemesidir. Yani öğrenci der ki "Ben telafi hakkımı kullanmak istiyorum ve bu deneye girmeyeceğim." Diğer durumlarda ise öğrenci telafi almak istemese, o hakkı kullanmak istemese de zorla kullandırırlar, telafi verirler, deneyden atarlar: